8 Ekim 2014 Çarşamba

Tek kelime ve sonsuz anlam, aşk...

Aşk...
En yorgun olduğun anda çalar kapını...
Kalbini sandığa kilitleyip denize fırlattığın, o dibe doğru süzülüşünü izlerken yani tam bitti derken, ben buradayım, geldim der...
Adı, okyanusların uçsuz bucaksız sonsuzluğu içerisinde saklı...
Ne yapalım işte, adam gibi adam sözünün yansıması, aşk gibi aşkla karşılaşınca, direnemiyoruz... Hayatta hep kaçtığın şeylere koşmaktır aşk...
Şiddetli bir fırtına sonrası yağan yağmur üzerine ortaya çıkan toprak kokusu gibidir aşk...
Korkup saklandığın yerden seni büyüleyici güzellikleriyle dışarıya çıkartabilen...
Aşk...
Göğsünde yatan sevgilinin saçlarını uykuya direne direne okşamak mıdır en basiti...
Yoksa onu öylece uyurken izlemenin hissettirdiği hislerinin tarifsizliğimi midir aşk...
Sesinde kaybolmak mıdır sevgilinin, sanki o hiç eskimeyen taş plaklardan çalan şarkılar misali, dudaklarından dökülen kelimeleri şarkılaştırmak mıdır aşk...
Dinlemekten hiç usanmadığın tekrar tekrar bir kez daha en başa alıp o parçayı defalarca dinler gibi hep onun sesini duymak istemek midir aşk...
Yoksa bir deniz kenarı sofrasında kadehin içinde seni keyiflendirmek için duran rakı misali yudum yudum içmek midir onu...
Senin içebildiğin kadar kanına karışan, aşk...
Parmaklarının ucuyla sevgilinin tenine en usta ressamın eserini yaratması misali her dokunuşunda bıraktığın izler midir aşk...
Bakışlarda susmak ve bir o kadarda sözcükler olmadan konuşabilmek midir aşk...
Sarıp sarmaladığında onu işte adı herneyse, verdiğin o duygu mudur aşk...
Dudakların bir birbiriyle her dans edişinde, kalbinin duracak gibi olması mıdır, aşk...
Onu her görüşte, hani  küçükken oynadığımız mahalle maçlarında atılan bir gol sonrası o çocuğun sevinci gibi sevinmek midir, aşk...
Sahi içine çektiğin kokuya ne demeli...
Evden çıkarken birbirinin bileklerine sıkılan parfümleri gün içinde içine çekmek midir özlem yahut tutku, ah aşk sen nasıl birşeysin...
Yazdıkça yazılası bitmek tükenmeyen betimlemelerle yoğrulmuş, tarifsiz, aşk...
Bırakıp gittiğin kadar değil işte şimdi gelip varolduğun kadarsın, aşk...

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Belki de sadece yanılmışsındır...

Bir insana tüm kapılarını açıp, her şeyi onun için göze alabilecek hale geldikten sonra yansımasını görmediğinde kırılma... Belki verdiğini alamayacak kadar dolu ya da taşıyamayacak kadar yorgun olabilir. Belki de sadece sen onu, onun bile göremediği, göremeyeceği kadar derininde görmüşsündür. Belki de sadece yanılmışsındır...

Aret Vartanyan

20 Haziran 2014 Cuma

Sütunlar...

Ama ben bu kadar acıyı sende başkalarına benzeyesin diye çekmedim. Sana kırgın değilim. Yalnız attığın her yanlış adım dünyamın bir sütununu deviriyor. Dünyamın, yani senin dünyanın. Hafızanda çatık kaşlı bir hatıra olarak yaşamak istemezdim. Sana dayanabilsem harabeler içinde yeni bir kale kurabilirdim kendimize. Olmadı. Olmuyor. Bu kitaplarında, fedakarlıklarında kimseye faydası yok...

19 Haziran 2014 Perşembe

Bataklık...

Ne yaparsanız yapın kalbinde iyiliği taşıyan adamın kalbinden onu söküp alamazsınız. Ne yaparsanız yapın sizde eksik olanı, önüne gelenin koynuna girerek tamamlayamazsınız. Her ihtiyaç duyduğunda, yere her düştüğünde, gözlerin seni kaldıracak birini her aradığında, içindeki bir ses çığlık misali kulaklarına her fısıldadığında hatırla yaptıklarını ve neden o yok diye sor kendine. Ben kimi sevmişim, nasıl bir insanı sevmişim diye sorardım ilk zamanlar; onlar geçelide çok oldu, çünkü kendime bu soruyu her sorduğumda cevap bulduğum her soruda, içimde fırtınalar koptu. Gerçektende sen ne yapmışsın kendine... Sahipsizken, çeker içine bataklık, her yeni bir hareket dahada gömer içine...
Bir gün, karşıma geçip gözlerimin içine bakacak cesarete sahip olursan, gözlerimde sana ihanet eden bir adamı göremezsin ama  ben her baktığımda ihanetten başka bir şey göremem, o yüzden hiç konuşma çünkü bir gün konuşursan eğer korkarım ki yine inandırmayı başarabilirsin kendine... O yüzden sus... Şimdi, kendine layık gördüğün ve ait olduğun yerdesin çukurun içindesin... Yazının en başında bir şey söylemiştim; ne yaparsanız yapın kalbinde iyiliği taşıyan adamın kalbinden onu söküp alamazsınız. Alamadınız da... Ben hala aynı adamın hatta daha da yoğrulmuş ve daha da güçlenmiş. Eğer beni biraz olsun tanımışsan, bu kadar ay, gün ve saat seni aramamış sormamış olmamın nedeni kimseye karşı olan korkum değildi ve hala daha değil... Tek bir neden vardı...
Sen...
Sen ve senin kendine olan
İhanetin...

17 Haziran 2014 Salı

...

İnsan kalbi olmadanda yaşabilir sanır ama sadece insan olmayan bunu başarabilir lakin kalbi olmayan bile zamanı geldiğinde kaybettiklerinden dolayı cayır cayır yanar...

23 Mayıs 2014 Cuma

İstanbulun anısı...

Saat 05.36...
Takriben üç yıl sonra hukuk içinde gömülü ofisde sabahlama...
Ne güzel günlerdi o öğrencilik yılları...
Özledim...

20 Mayıs 2014 Salı

Son Zamanlarda Bu Kadar Anlamlı Bir Şarkı...

Çok Uzun Bir Zamanı Geride Bıraktık Ama Kimi Zaman Da Ayrıyız
Bu Kez Daha Da Uzun Sürecek, Ayrı Ayrı Geçen O Her Günü İlerde Her An Hatırlayacağız

21 Nisan 2014 Pazartesi

Bir kaç satır yazasım geldi...

Süpermen değildim ama sahiplenmeyi korumayı ve belki de en önemlisi herşeyimi ortaya koyup sevmeyi iyi becermiştim ve belki de hayatta kendime dair yapabildiğim kendimde taşıdığım en önemli beni ben yapan karakterimdi bu yada sahip olduğum kalbin özelliği...
Sevmek...
Kaç yüzyıldır bu kelimeyi duyguyu tarif edecek o kadar çok kitap yazıldı ki...
Tek bir etken değildi sonucu bir türlü belirlenemeyen çok denklemli bir değişkendi belki de...
Kimi için varsayım kimi için yaşamın pınarı...
Hala üzerine birçok söz söylenen sevgi ve aşk...
Ve bizden sonrada söylenecek olan yazılacak olan onca kitap...
Herkes bir kalıbın içine sokma peşinde uğraşında...
Başaramayacağınızı anlamak için mezara girmeyi beklemeyin...
Sevginin tek bir kalıbı vardı bence o da sevdiğinin şeklini almak onun kalıbına sığmak...
İşte o yüzden her arayış sonuçsuz kalacak...
Dokunulan her yeni tende, kokuda, tadına varılan her yeni öpüşte, ilişkide ve her göz temasında...
Kendini özünden daha da uzaklaştıracaksın...
Nedeni ise her nerede kaybetmişsen kendini oraya dönmeye bir daha cesaretin olmayacak ve orada bıraktıklarına elini uzatsanda uzanamayacak olmandır çünkü bunu sadece belli bir olgunluğa erişip gerçekten kendiyle barışık olabilen ender insanlar yapar anca...
Hatalı bir insan ne kadar kaçmak isterse unutmak isterse o kadar daha fazla içine çeker kaybettikleri...
Zaman geçtikten sonra kendimi dinledikten sonra...
Yaşadığım hiçbirşeyden asla pişman olmadığımı itiraf edebilmek güçlendirdi beni...
Ne inanmaktan ne sevmekten ne değer vermekten hiçbirşeyden ama hiçbirşeyden asla pişman değilim...
Yine olsa en baştan yine aynısını yapardım...
Yapılması gerekenleri yapmıştım...
Evi mabedim yaptım hemde hayatımda düzenli kimse olmamasına rağmen...
Kendi başına aileden uzak yalnızlık güzelmiş...
Yatak bazen çok geniş geliyor ama idare ediyorum...
Bazen kendimi duygularını yitirmiş makine gibi hissediyorum...
Elimden geldiğince bunun olmaması için mücadele ediyorum...
O ünlülerin intihar etmelerine şaşanlar var ya ben şaşmıyorum...
İnsanların ilgisi, peşinde koşmaları o kadar sıkıcı bunaltıcı oluyor ki bazen...
Sadece usanıyorsun...
En güzel duygudan bile usandırıyorlar seni...
Dediğim gibi yalnızlık güzelmiş sen kadar olamaz ama...
Hayatta en büyük eksikliğimdi sabırsız olmak...
Önce askerlikte attım bu duyguya dair ilk adımı sırf kadınımı görmek içindi dayanışlarım...
Sonrasında ise...
Hayatımında şimdiye kadar tattığım hastalıkla beraber  en büyük en acı üzüntüsünde,
Yani kendimi senden çalmak zorunda kalmaktı bu...
Sabretmek sabretmeyi öğrenmek susmayı kayıtsız kalmayı becerebilmek...
Kalbim hala atıyor...